DENEMELER
22 Haz 2025
Kıyas Pandemisi
"Sahip olduklarımızı değersizleştiren modern bir tatminsizlik döngüsü"

Statü, prestij, başarı ve hatta mutluluk gibi soyut kavramların çoğu zaman başkalarının sahip olduklarıyla kıyaslandığında bir anlam kazandığı bir çağda yaşıyoruz. Bunun temelinde, insan zihninin kendini başkalarıyla ölçmeye eğilimli olması yatar. Psikolog Leon Festinger’ın 1950’lerde ortaya attığı "sosyal karşılaştırma kuramı", bireylerin kendilerini değerlendirmek için başkalarını referans aldığını öne sürer. Kıyas, bu anlamda bir yön bulma ve konum belirleme aracıdır.
Günümüzde ise sosyal medya, kıyasın hem sahnesi hem de hızlandırıcısı haline geldi. Başkalarının hayatlarından özenle seçilmiş anlara bakarken kendi eksiklerimize odaklanıyor, hatta bazen olmayan eksiklikler yaratıyoruz. Peki, kıyaslama dürtüsü bugün sahip olduğumuz toplum ve kültürü şekillendiren temel belirleyici olmuş olabilir mi? Bu soruyu yanıtlamak için kıyasın kısa bir tarihine değinelim.
Kıyasın Kısa Tarihi
İlkel topluluklarda bireyin avlanma becerisi, sezgileri veya başka gruplardan öğrenme yetisi, hem kendi hayatta kalma şansını artırıyor hem de topluluğun gelişimini sağlıyordu. O dönemde kıyas, bireylerin neye ihtiyaç duyduğunu fark etmesini sağlayan doğal bir geri bildirim mekanizmasıydı. Yani kökeni itibarıyla kıyas, evrimsel bir avantajdı.
Ne var ki, yerleşik hayata geçişle birlikte bu mekanizma biçim değiştirdi. Tarım devrimiyle birlikte mülkiyet kavramı ortaya çıktı ve kıyas, toplumsal hiyerarşilere hizmet eder hale geldi. Krallar, soylular ve köylüler arasındaki farklar; sahip olunan mülk, güç ve unvanlar üzerinden yapılan kıyaslamalarla belirginleştirildi. Kıyas artık gelişim değil, ayrım üretmeye başlamıştı.
Sanayi devrimiyle birlikte şehirleşme, kitlesel üretim ve tüketim kültürü kıyasın yönünü yine değiştirdi. Bireyler başarılarını artık yetenekleriyle değil, sahip oldukları ürünlerle göstermeye başladılar. Reklam sektörü, insanların kıyaslama güdüsünü manipüle ederek belirli yaşam tarzlarını arzulamalarını sağladı. Kıyas, arzuların dışarıdan fısıldadığı bir düzene dönüştü.
Bugün ise sosyal medya, bu evrimin en son halkası. Kıyas küreselleşti, filtreden geçmiş “mükemmel” hayatlar arasında bir vitrin yarışına döndü. İnsanlar kendi yaşamlarının doğal akışıyla, başkalarının sunmak üzere seçtiği gösterişli anları karşılaştırma tuzağına düşüyor.

Gelişim Katalizöründen Tatminsizlik Kaynağına
Peki, nasıl oldu da türümüz için faydalı bir gelişim aracı olan kıyas, bugün toplumları kökünden zehirleyen bir kansere dönüştü?
Sanırım bu sorunun cevabı, kıyasın amacındaki değişimde yatıyor. Kıyas, hayatta kalma becerileri ya da daha etkili yöntemler gibi gerçek bir ihtiyaca yönelik olduğunda bireysel ve toplumsal gelişimi tetikleyen bir araçtı. Ancak bugün, insanın özündeki yetersizlik korkusuyla, dış dünyanın durmadan sunduğu "daha iyisine sahip olma" yanılsamasının tehlikeli birleşiminde, kıyas sahte bir eksiklik duygusu yaratıyor. “Yeterince iyi” olana sahipken bile, sırf kıyas yüzünden hissettiğimiz bu gereksiz gelişim dürtüsü, bizi bitmek bilmeyen bir tatminsizliğe sürüklüyor.
İçinde yaşadığımız dönemde kıyas, tek tip bireyler ve toplumlar yarattı. Zamanla gelişimin değil, tükenişin kaynağına dönüştü. Önceden kıyas, gelişim için bir referans noktası olarak görülürken, şu anda bireylerin değerlerini, başkalarının sahte parlaklıklarıyla ölçmeye başladığı hastalıklı bir davranışa dönüştü.
Gerçek başarı ve mutluluk, başkalarının neye sahip olduğuyla değil, kendi içimizde ne kadar huzurlu ve tatmin olmuş hissettiğimizle ilgilidir. Kıyas pandemisinin yarattığı hastalıklı toplumlar içinde, “bu salgından etkilenmemek mümkün” diyemem. Ancak en azından farkındalığımızın olması hastalığın şiddetini azaltacaktır.
Kıyasladığımız şeyler, bizi halihazırda mutlu etmeye yetiyorsa, kıyas gereksizdir.
Ancak kıyas, bizi hayalini kurduğumuz insana yaklaştırıyorsa; hâlâ gelişim için güçlü bir katalizör olabilir. Sorun, kıyasın varlığında değil, neye hizmet ettiğinde saklıdır.
Çoğu zaman farkında olmadan karar verir, farkında olmadan etkileniriz. Bu yüzden neye ve neden karar verdiğimizi bilmek, kıyasın bizi yönlendirmesine değil, bize hizmet etmesine olanak tanır.
Kendi kuyruğunu yiyerek kendini tüketen bir yılana dönüşmemek için panzehirin farkındalıktan geçtiğine inanıyorum. Artık mesele, ne kadarına sahip olduğumuz değil; ne kadarının gerçekten bize gerekli olduğu sorusunu sorabilmek. Yani “farkındalık” bu çözümün pusulası olabilir.